Logo

A man called Ove

A man called Ove


A man called Ove

İçinizi ısıtacak, gününüzü güzelleştirecek bir film önereceğim size. İnsani erdemleri; merhameti, yardımseverliği, dürüstlüğü bu kadar etkileyici bir şekilde işleyen başka bir film izlememiştim diyebilirim.

Film, ana karakter Ove’un dramatik geçmişinden sahnelerle duygusallık kotamızı zorlarken, inatçı ve hırçın tavırlarıyla da güldürmeyi başarıyor.

Ölen eşinin mezarını her gün ziyaret edip çiçekler bırakan Ove, yanına gidebilmek için defalarca yeltendiği intihar denemelerini başarısızlıkla sonlandırıyor.

Ölmek istiyor ama ölemiyor.

Ölümün O’nun tekelinde olmadığını fark edemeyecek kadar güçlü bir özlemle ölüme; eşi olan Sonja’sına gitmek istiyor.

O’ndan öncesi olmadığı gibi sonrasının da olmasını istemiyor.

Her ne kadar hüzünlü bir sonu olsa da aralarında ki bu kuvvetli gönül bağını izlemek insana tarifsiz bir huzur veriyor.

Ove; yaşadığı yeri haddinden fazla sahiplenen, komşuları tarafından huysuz ve aksi olarak tanınan bir karakter.

Herşeyin bir sebebi olduğu gibi Ove’un da rijit yapısının altında yatan sebepler film devam ettikçe su yüzüne çıkıyor.

Hayatınızda bu tarz insanlar varsa ‘neden?’ sorusu daha bir anlamlı oluyor.

Neden böyle?

Ne yaşadı?

Hangi çetin kış onu bu duruma getirdi?

Ufak yaşta kaybettiği annesi, babası ve bunlar yetmezmiş gibi gözünün önünde yanan evi. Tam hayatının aşkını bulmuş, işleri yoluna koymuşken yaşanan vahşet…

Bu esnada filmden etkileyici bir cümle geliyor zihnime:

Eşi Sonja’nın Ove’a söylediği gibi, “ya yaşarız, ya ölürüz”

Yaşanan her ne olursa olsun tercih bizim elimizde ; yaşamak ya da ölmek.

İzlenmesi gereken filmlerin başında geliyor.

Çok sevdiğim bir yazar der ki ; İnsan başkasını en çok yaralarından tanır. Kendi yaralarından.

Bakalım siz Ove’da hangi yaranızı görüp tanıyacaksanız…

İyi seyirler.